Geçenlerde bir dostumla hasbihal ederken, laf lafı açtı… Hayatımızın her alanında olan, ancak toplum tarafından pek sorgulanmadığını düşündüğümüz bir kavram üzerinde durduk: mükemmeliyetçilik.
Haliyle bu konu üzerinde tartışırken; denge, akıl, kontrol gibi kavramlarda konuya müdahil oldu 🙂
Eğitimde, internette, toplumda ve hemen hemen her yerde. Dünyalılar tarafından beğenilmek ya da övülmek için çaba içine giriyoruz.
İnternette; mükemmeliyetçilik kötüdür, hatta soyuttur – somuttur gibi tartışmalara ve yazılara rastladım.
Aslında bu durum Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde saygınlık kısmına tekabül ediyor.
Bence?
Bu mükemmeliyetçi içgüdülerimiz olmasaydı, şu an havada dönen dronelar yerine mağaramızda taş yontmaya devam ederdik. Matkap gibi birçok alet yerine taştan yaptığımız sopalarla işlerimizi yapardık.
Bunu sadece somutlaştırarak alet ve edevattan ibaret görmemiz yanlış olur. Yani duygular ve davranışlarımızda bunların içinde bulunuyor.
Kişisel gelişim kitaplarında, “Mutluluğu engelliyor” şeklinde değerlendiriliyor. Kısmen katılıyorum.
Neden?
Çok iyi olursan, saf
Çok kötü olursan, cani
Çok konuşursan, geveze
Çok seversen, salak
…
Az seversen, duygusuz olursun
Dünyalılar olarak böyle kodlamışız, bir şeyin azı gibi fazlası da her zaman başarılı kabul edilmiyor. Hatta Montaigne‘ ın çok güzel bir örneği var.
Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştıramayan okçudan daha başarılı sayılmaz.
Hassas Terazi
En zoru dengede kalmak. Dengede kalabilmek için günün sonunda neyi fazla veya neyi az yaptığımızı tahlil etmemiz gerekli. Ne yazık ki; insanoğlu kendisinden çok başkalarını tartıyor (!)
Sürekli dengede kalmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. İllaki toplumun normlarından çıkıyoruz.
Şimdi kendimize soralım.
- Sizin bu hayattaki renginiz nedir ?
- Ne kadar mükemmeliyetçisiniz ?
Benim düşüncelerimin aynısını anlatıyorsun.
Teşekkürler dostum.
Evet, mükemmeliyetçiyim. Bu da beni çok yoruyor. Dengeye oturtmaya çalışıyorum.
En azından yalnız değilsin 🙂
Mükemmeliyetçilik berbat bir histir. Mükemmel olsun isterken birçok şeyi hiç yapmaz. Herkesin içinde biraz bile olsa bulunduğuna inandığım histir.
Hayattaki rengim mavidir. Mükemmeliyetçi olabilirim. Ama pek emin değilim. Bir işi yapıyorsam iyi olsun isterim. Takılıyorum ancak çok da değil.
Gri tonlarına yakın gibisin “idare etsin yeter” şeklinde yaklaşmaktan ziyade, “en iyisi olmalı” şeklinde yaklaşıyoruz, işte o zaman kaçınılmaz bir strese giriyoruz.
Mükemmel bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık. Üzerine yazılıp çizilmesi gereken çok husus var aslında ama sormuş olduğunuz sorulara cevap niteliğinde özet geçmek isterim.
* Siyah ve beyaz gibi içerisinde grilik barındırmayandır.
* Olabildiğim kadar.
* Evet.
Şahsi düşüncem, olması gereken; ruhumuzda barındırdığımız fikir, düşünce, istek gibi kavramları olduğu gibi yaşamaya çalışmaktır. Eğer dış dünyadaki hakkımızda olan fikirleri gereksiz önemsersek kendimiz olmaktan çıkıp başka bir hâl almaya devam ederiz ve kendimiz olamayız.
Elimden geldiğince bu çıtayı aşmak istiyorum ve zaman zaman bunu başarabildiğime inanıyorum. Bazı sonuçlara neden olsa da hayat bu demek zaten.. İyi çalışmalar.
Ahmet Bey, İlginiz ve yorumunuz için teşekkür ederim. 🙂
Harika bir yazı!
Sorularınıza cevaplarım da şöyle:
1 Lacivert
2 Çok ama çok
3 Çoğunluğun takılmaya değmediklerini düşündüğümden takılmamaya meylediyorum.
Bir de gevezeyim, karşımdakini seversem 🙂
Değerli yorumunuz için teşekkürler, Gevezelikte seçiciyiz 😀